Eylül Hasbihal

FARKINDAMISINIZ?

 

Bizler bu hayatın geçici yolcularıyız…Ortalama 60,70 yıllık ömrümüz  ne kadar uzun geliyordu gözümüze….Oysa  ne kadar da kısa ! Ömrümüz bir buz kalıbı gibi her daim tükeniyor…Her geçen gün ,ömrümüzden bir şeyler alıp götürüyor.

 

Bu kısacık ömrümüzde her zaman iki imkansız şeyi yapmaya çalışıyoruz.Birisi geçmişi  yeniden düzenlemek ki bu imkansız. En iyi ihtimalle anılarımızı tazeleriz ve  geçmişi yeniden yorumlarız. Diğeri de belirsiz olan  geleceği kurmak.Bu da beyhude bir uğraş .En iyisi şimdiki anımızın farkında olup,kıymetini bilip onu en iyi şekilde değerlendirmek…Unutmayalım ki;  bu günümüz kalan ömrümüzün ilk günü.

 

Kendimiz  olmadan yaşanmış,başkalarının beklentilerini karşılamak üzere kurgulanmış ve harcanmış bir yaşam…Ben nasıl bir insanım? Sahip olduğum potansiyellerim neler?Yetişme ortamım,değerlerim,yaşam felsefem ne?Hayattan beklentilerim,zevklerim, heyecanlarım, umutlarım ne?…

Bu ve benzeri soruları kendimize sormadan,cevaplarını bulmaya çalışmadan yaşamak,” her gün yeniden doğmak”sızın ,bu dünyadan geçip gitmek olsa gerek…

 

Oysa her yeni gün, Rabbimizin bize sunduğu; kıymeti bilinmesi,değeri anlaşılması ve iyi değerlendirilmesi gerekli olan bir nimet.Bu nimete en büyük şükürde, her anının Farkında olarak görev bilinciyle yaşamak  olsa gerek.Farkında olmak;yeniden doğmak,alışılmış,tekrarlanan kalıpların dışına çıkmak,hergün taktığımız maskelerimizden kurtulmak,bazen yorucu,bazen iç çatışmalarla geçen,canımızı içimizi yakan zorlu bir süreçtir.

 

Yaşamak  farkında olmaktır; doğan güneşin, yağan yağmurun, rüzgarda savrulan yaprağın, çiçek açan ağacın ,cıvıldayan kuşların…Ama asıl sokakta ağlayan aç  çocuğun, kimsesiz yaşlının, sevgisizlik ve  ilgisizlikten  hayata küsmüş delikanlının, gençkızın, farkında olmaktır yaşamak.

 

Farkında olmak, uykudan uyanmak gibi. Bizler  çoğu zaman uyuyoruz.Peygamberlerin ve onların yollarını takip edenlerin yaptıkları da insanları uykudan kaldırmak bilinçlendirmek değil mi ?Aslında uyandığımızda bir  şeylerin farkına vardığımızda nasılda uyuduğumuzun, yaptığımız zaman israfının, bencilliğimizin,boş işlerle uğraştığımızın ve herşeyden önemlisi bir sona doğru yürüdüğümüzün farkına varır ve faydalı işlerle meşgul olmamız gerektiğini düşünürüz. Bu durumda bu uzunca uykunun bize neler kaybettirdiğinin farkına varırız.

 

Farkında olmak, insanın kendini tanımasını, görev ve sorumluluklarını hatırlamasını,

Bulunduğu konumu tanımlamasını sağlıyor…İnsan ne de çabuk unutuyor ve  hayat hiç geçmeyecekmiş, ömür hiç bitmeyecekmiş gibi yaşıyor. Oysa Allah uyanık kalmamızı istiyor. Bunu da ancak  Kur’an’a ve Sünnete tabi olarak sağlayabileceğimizi bildiriyor.

 

Farkında olmak, aynı zamanda bize sadece hayatın  geçiciliğini değil, yoksulluğun, hastalığın ve acıların da geçici olduğunu, ve hiç bir malın, mülkün bizlere ait olmadığını, insanın sadece, gönül kabındaki iyilikleriyle gideceğini hatırlatıyor.

 

 Evet bir kopuş,bir ayrılık, bir göç ,bir gidiş bizleri bekleyen…Bu sonu fark etmek,sorumluluk bilinciyle hareket etmemizi sağlasa da, içimizden bir şeyleri alıp götürüyor.Ölüm ve dünyadan kopmak…Bu yüzden mi  acı gelir ölüm bize .

Ölüm kaçınılmaz son ve en büyük ibret.

Necip Fazıl diyor ki,

 

“Şu geçeni durdursam çekip de eteğinden

  Soruversem,haberin var mı öleceğinden?”

 

Bu karmaşık duygular içimden geçerken,içime sonsuz bir umut doğuyor…Umut ne kadar  da güzel bir şey…Allahım! Bu gidişin,bu kopuşun ardında ahiret ve cennet var, SEN varsın….

 

Fakat umuda ,ve umudumuzun son noktası olan cennete ulaşabilmemiz için,insan olarak bulunduğumuz konumun ve sorumluluklarımızın farkına varmalıyız.

 

Unutmayalım…

 

FARKINDA OLURSAK …FARKEDİLİRİZ.